Zekat Konulu Hadisler
Zekat Konulu Hadisler Sözleri – Zekat Konulu Hadisler İlahisini Dinle – Zekat Konulu Hadisler İlahi Sözleri
Zekat kaleminden yazılan Zekat Konulu Hadisler ilahisinin sözlerisini sizler için aşağıda derledik. Zekat Konulu Hadisler İlahisinin Sözlerine aşağıdan erişebilirsiniz.
Zekat Konulu Hadisler Sözleri – Zekat Konulu Hadisler İlahinin Sözleri
ZEKÂT HADİSLERİ
ZEKÂTIN FARZİYYETİ, TERKEDENİN GÜNAHI
1985 – İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hz. Muâz (radıyallâhu anh)’ı Yemen’e gönderdi. (Giderken) ona dedi ki:
“Sen EhI-i Kitap bir kavme gidiyorsun. Onları davet edeceğin iIk şey AIIah’a ibâdet olsun. AIIah’ı tanıdılar mı, kendilerine AIIah’ın zekâtı farz kılmış olduğunu, zenginlerinden alınıp fakirlerine dağıtılacağını onlara haber ver. Onlar buna da ittaat ederlerse kendilerinden zekatı aI. Zekat alırken halkın (nazarlarında) kıymetli olan mallarından sakın. Mazlumun bedduasını almaktan kork. Zira AIIah’la bu beddua arasında perde mevcut değildir.
Buhâri, Zekât 1, 41, Sadaka 1, 63, Mezâlim 9, Megazi 60, Tevhid 1; Müslim, İmân 31, (19); Tirmizi, Zekât 6, (625); Ebü Dâvud, Zekât 4, (1584); Nesai, Zekât 46, (5, 55).
1986 – Hz. Ebü Hüreyre ve Hz. Câbir (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Deve, sığır veya davar sâhibi olup da, bunlardaki Allah’ın hakkını eda etmeyen herkese Kıyamet günü, bu mallar, olduğundan daha çok ve mümkün olduğunca iri ve şişman olarak geleceklerdir. Adam, onlar için, düz ve geniş bir yere oturtulacak, hayvanlar bacakları ve tabanlarıyla onun üzerinden geçecekler. Geçiş sırasında boynuzlarıyla tosluyacaklar ve ayaklarıyla ezecekler. İçlerinde boynuzsuz veya boynuzu kırık biri bulunmayacak. Bu şekilde sonuncusu da onun üzerinden geçince, birincisi aynı geçişe tekrar başlayacak. Mahlükatın hesabı tamamlanıp hüküm verilinceye kadar bu hâI devam edecek.
Keza “kenz’‚ (hazine) sâhip olup da ondaki (AIIah’ın) hakkını ödemeyen herkese, Kıyamet günü hazinesi, dazlak başlı bir yılan olarak gelecek, ağzını açıp peşine düşecektir. Yılan yaklaştıkça adam ondan kaçacak. Sonunda yılan ona:
“Gizlediğin hazineni aI! Ben ondan müstağniyim!” diye bağırır. Adam, neticede yılandan kaçma çaresinin olmadığını anlayınca, elini ağzına sokar. Yılan da onu, aygırın (alafı) kemirmesi gibi kemiriverecek.”
Buhâri, Zekât 3, Tefsir, Âl-i İmrân 14, Berâet 6, Hiyel 3; Müslim, Zekât 26, (987); Muvatta, Cihâd 3, (2, 444); Ebü Dâvud, Zekât 32, (1658,1659,1660); Nesâi, Zekât 2, 6, (5,12-14).
1987 – Hz. Muâz (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Kim malının zekâtını sevab umarak verirse, ona sevap verilir. Kim de zekâtını vermezse biz zekâtı ve malın yarısını (cezâlı olarak, zorla) alırız. Bu, Rabbimizin kesin kararlarından biridir. Al-i Muhammed’e ondan bir hak yoktur.”
Rezin tahric etmiştir. Ebü Dâvud, Zekât 4, (1575); Nesâi, Zekât 4, (5,15,16).
1988 – Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) vefat edince, ondan sonra Hz. Ebü Bekir (radıyallâhu anh) halife seçildi. Bunun üzerine bedevilerden bir kısmı “irtidât” etti. (Hz. Ebü Bekir halife olarak onlarla savaşmaya karar verince) Hz. Ömer, “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm): “İnsanlar lâilaheillallah deyinceye kadar onlarla savaşmaya emrolundum. Bunu söylediler mi, benden mallarını ve nefislerini korurlar. (İslâm’ın) hakkı hâriç artık hesapları da Allah’a kalmıştır!” demiş iken, sen nasıl insanlarla savaşırsın?” dedi. Hz. Ebü Bekir: “Allah’a yemin olsun, namazla zekâtın arasını ayıranlarla savaşacağım. Zira zekât, malın hakkıdır. Vallahi, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a vermekte oldukları bir oğlağı vermekten vazgeçseler, onu almak için onlarla savaşacağım” dedi. Hz. Ömer sonradan demiştir ki: “Allah’a yemin ederim, anladım ki, Hz. Ebü Bekir’in bu görüşü, Allah’ın savaş meselesinde ona ilhamından başka bir şey değildi. İyice anladım ki, bu karar hakmış.”
Buhâri, İ’tisâm 2, Zekâtı, İstitâbe 3; Müslim, İmân 32, (20); Muvatta, Zekât 30, (1, 269); Tirmizi, İmân 1, (2610); Ebü Dâvud, Zekât 1, (1556); Nesâi, Zekât 3, (5,14).
MÜŞTEREK HADİSLER
1989 – Hz. Ali (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Sizi (ticari olmayan) atın ve kölenin zekâtından affettim. Öyle ise gümüş paralarınızın zekâtını verin. Bunun her kırk dirhemine bir dirhem vereceksiniz. Ancak yüz doksan dirheme zekât düşmez. İkiyüz dirheme ulaştı mı beş dirhem verilecektir.”
Tirmizi, Zekât 3, (620); Ebü Dâvud, Zekât 4, (1574); Nesâi, Zekât 18, (5, 37).
1990 – Hz. Enes (radıyallâhu anh)’in anlattığına göre, Hz. Ebü Bekir es-Sıddik (radıyallâhu anh), kendisini Bahreyn’e gönderdiği zaman, ona şu gelecek talimatı yazılı olarak vermiş ve altını da Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın mührü ile mühürlemişti. Mühüre nakşedilen yazı üç satır halinde idi. Bir satırda Muhammed, bir satırda Resül, bir satırda da Allah yazılı idi. Mektup şöyle idi: “Bismillâhirrahmânirrahim. Bu, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın müslümanlara farz kıldığı ve Allah’ın da Resülüne emretmiş olduğu zekât farizasıdır. Müslümanlardan her kimden bu, usülünce taleb edilirse, derhal vermelidir. Kimden de belirtilenden fazlası istenirse vermesin:
1) 24 ve daha aşağı miktardaki deve için koyun olarak vâcib zekât, her beş devede bir koyundur.
2) 25’e ulaştı mı, 35’e kadar, dişi bir bintu mehâz (ikinci seneye basan dişi deve); eğer bintu mehâz yoksa, bir ibnu lebun (ikisine basan erkek deve).
3) 36’ya ulaştı mı 45’e kadar, bir dişi bintu lebun (üç yaşına basan dişi deve).
4) 46’ya ulaştı mı 60’akadar, erkek devenin aşacağı bir dişi deve Tarükatu’l-fahl).
5) 61’e ulaştı mı 75’e kadar, bir ceza’a(beş yaşına basan bir deve).
6) 71’e ulaştı mı 90’akadar iki bintu lebun.
7) 91’e ulaştı mı 120’ye kadar, erkek devenin aşacağı iki hıkka (dördüne basan deve).
8) 120’yi aşınca, her kırk için bir bintu lebun.
9) Her 50’de, bir hıkka.
10) Sâdece 4 devesi olana zekât düşmez, sahibi nâfile olarak verirse o başka.
11) 5 devesi olana bir koyun düşer.
12) Koyunun zekâtı sâime olanlardan alınır. (Sâime kırda otlatılan hayvana denir.) Sâime koyun 40’a ulaştı mı 120’ye kadar, bir koyun alınır.
13) 120’yi geçti mi 200’e kadar, iki koyun alınır.
14) 200’ü geçti mi 300’e kadar, üç koyun alınır.
15) 300’ü geçti mi her yüz koyunda bir koyun alınır.
16) Adamın sâime koyunları 40’tan bir eksik olsa ona zekât düşmez. Sahibi (nafile olarak) kendiliğinden verirse o başka.
17) Zekât korkusuyla, müteferriklerin araları birleştirilmez, birleşik olanlar da ayrılmazlar.
18) İki ortağın malından alınan zekâtta her ikisi de, adalet üzere birbirlerine müracaat ederler.
19) Zekât olarak çok yaşlı, ayıplı ve (koç, teke gibi) döl hayvanı verilmez, zekât memuru kabül ederse o başka.
20) (İki yüz dirhemlik) gümüşte, onda birin dörtte biri (yani kırkta bir miktarı) zekât vâcibtir.
21) Gümüş miktarı 190 dirhemse, 200 dirhemden az olursa zekât yoktur. Sâhibi verirse o başka.
22) Kimin deve sayısı, zekât olarak bir ceza’a vermeyi gerektiren miktarı bulur ve fakat sürüsünde ceza’a olmaz da hıkka olursa, bu kimseden hıkka kabul edilir ve buna, adama kolay geldiği takdirde iki koyun eklenir veya yirmi dirhem eklenir.
23) Kimin zekât olarak hıkka vermesi gerekir ve fakat sürüsünde hıkka olmaz ceza’aolursa, adamdan ceza’a kabul edilir, zekât memuru ona yirmi dirhem veya iki koyun verir.
24) Kimin zekât olarak hıkka vermesi gerekir, fakat sürüde hıkka değil bintu lebun olursa adamdan bintu lebun kabul edilir, kendisine iki koyun veya yirmi dirhem verilir. 25) Kimin zekât olarak bintu lebun vermesi gerekir, ancak bintu lebun’u yok, hıkka’sı varsa kendisinden hıkka kabul edilir, zekât memuru kendisine ayrıca yirmi dirhem veya iki koyun öder.
26) Kimin zekât olarak bintu lebun ödemesi gerekir, fakat bintu lebün’u olmaz, bintu mehâz’ı olursa, ondan bintu mehâz kabul edilir, ancak yirmi dirhem veya iki koyun daha verir.
27) Kimin zekât olarak bintu mehâz vermesi gerekir, fakat bintu mehâz’ı olmaz, bintu lebün’u olursa kendisinden bintu lebün kabul edilir, zekât memuru yirmi dirhem veya iki koyun verir.
28) Eğer adamın münasip şekilde bintu mehâzı yoksa, ibnu lebün’u varsa, bu ondan kabül edilir, beraberinde bir ödeme gerekmez.”
Buhâri, Zekât 33, 34, 35, 37, 38, 39, 40, Şirket 2, Hiyel 3; Ebü Dâvud, Zekât 4, (1567); Nesâi, Zekât 5, (5,18-23).
HAYVANLARIN ZEKÂTI
1991 – Sâlim, babası Abdullah İbnu Ömer’den naklen anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) (mallardan alınması gereken) zekâtlarını miktarını belirten bir kitap yazmıştı. Âmillerine göndermeden vefat etti. Resülullah onu kılıncına yakın olarak asmıştı. Hz. Ebü Bekir (radıyallâhu anh), ölünceye kadar onunla amel etti. Sonra Hz. Ömer (radıyallâhu anh) de ölünceye kadar onunla amel etti. Bu kitapta şunlar yazılı idi:
Develer
1) 5 devenin zekatı 1 koyundur.
2) 10 devenin zekatı 2 koyundur.
3) 15 devenin zekatı 3 koyundur.
4) 20 devenin zekatı 4 koyundur.
5) 25’e ulaştı mı 35’e kadar, zekat bir bintu mehaz’dır.
6) 36’ya ulaştı mı 45’e kadar, zekat bir ibnu lebun’dur.
7) 46’ya ulaştı mı 60’a kadar, zekat bir hıkka’dır.
8) 61’e ulaştı mı 75’e kadar, zekat bir ceza’a’dır.
9) 76’ya ulaştı mı 90’a kadar, zekat 2 ibnetu lebûn’dur.
10) 91’e ulaştı mı 120’ye kadar, zekat 2 hıkka’dır.
11) Deve 120’den fazla ise zekat her elliye bir hıkka; her kırka bir ibnetu lebûn zekat gerekir.
Koyuna Gelince
12) 40’a ulaşınca 120 koyuna kadar zekatı 1 koyundur.
13) 121’e ulaşınca 200 koyuna kadar zekatı 2 koyundur.
14) 201’e ulaşınca 300 koyuna kadar zekatı 3 koyundur.
15) 300’ü aştı mı her 100 koyuna bir koyun zekat düşer, yüzden aşağıda kalan küsurata zekat düşmez.
16) Zekat korkusuyla müctemi (birleşik) olanlar ayrılmaz, müteferrik (ayn) olanlar da birleştirilmez.
17) İki ortağın malından alınan zekatta, her ikisi de adalet üzere birbirlerine müracaat ederler.
18) Zekât olarak, çok yaşlı ve ayıplı olan hayvan alınmaz.
19) Zühri der ki: “Zekatı almak üzere memur geldiği vakit, koyunlar üç sınıfa ayrılır: Üçte biri kötü, üçte biri iyi, üçte biri de vasat. Zekat memuru, zekat payını vasat kısmından alır.” Zühri, sığırdan bahsetmez.”
Tirmizi, Zekat 4, (621); Ebu Davud, Zekat 4, (1568, 1569, 1570); İbnu Mace, Zekat 9, (1798).
1992 – İbnu Mes’üd (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Her otuz sığır için erkek veya dişi bir tebî’ zekât verilir. Her kırk sığır için de bir müsinne zekât verilir.”
Tirmizi Zekat 5, (622).
1993 – Hz. Muâz (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissâlatu vesselâm) beni Yemen’e gönderdi ve bana: “Her otuz sığırdan bir erkek veya dişi buzağı (tebi’a), her kırktan bir müsinne, her bir bülüğa eren şahıstan bir dinar veya o değerde muâfiri (adındaki bir giyecek) almamı” emretti.”
Tirmizi, Zekât 5, (623); Ebü Dâvud, Zekât 4, (1576, 1577, 1578); Nesâi, Zekât 8, (5, 25, 26). Metnin lafzı Tirmizi’ye aittir.
1994 – Süfyân İbnu Abdillah es-Sakafi (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Hz. Ömer (radıyallâhu anh) kendisini zekât tahsildarı olarak göndermişti. Gittiği yerde kuzuları halkın addedip, sayıya dâhil etmedi. Kendisine: “Kuzuları bizden sayıp, onlardan bir şey almıyor musun?” dediler. (Medine’ye geri dönüp) Hz. Ömer (radıyallâhu anh)’e uğrayınca, durumu ona anlattı. Hz. Ömer: “Evet kuzuyu onlara iade edersin, çoban onu götürür, tahsildar almaz. Eküle (denen hususi şekilde kesip, yemek için beslenmiş) olanı, Rübbâ (denip sütü için evde beslenmekte) olanı, Mâhız (denen hâmile) olanı, (teke koç gibi) döl alınan davarı zekât olarak almaz. Ceza’a’yı (beş yaşına basmış deve), seniyye’yi (altı yaşına basmış deve) alır. Bu, davarın iyisi ile düşüğü arasında orta halli olanıdır.”
Muvatta, Zekât 26, (1, 265).
1995 – Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi tarikiyle anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Zekâtta ne ayağa getirtme, ne uzağa gitme vardır. Zekâtlar evlerinde alınır.”
Muhammed İbnu İshak bunu şöyle açıklamıştır: “Zekât mükellefi, zekâtını tahsildarın ayağına getirmez. Tahsildar da mükellefin uzaktaki (tarla, ağıl, yayla vs. gibi) yerlerine gitmez. Zekâtlar mükelleflerin ikâmet mahallerinde alınır.”
Ebü Dâvud, Zekât 8, (1591,1592).
1996 – İmrân İbnu Husayn (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissâlatu vesselâm) buyurdular ki: “İslâm’da ne (zekâtı) ayağa getirme, ne (zekât için uzağa gitme, ne de şiğar (mehre bedel nikahlama) vardır.”
Nesâi, Nikâh 60, (6,111).
ZİNETLERİN ZEKÂTI
1997 – Amr İbnu Şuayb, an ebihi an ceddihi tarikinden anlatıyor: “Resülullah (aleyhissâlatu vesselâm)’a bir kadın, beraberinde bir kızı olduğu halde geldi. Kızın elinde, altından kalın iki bilezik vardı.
“Bunların zekâtını verdin mi?” diye (Resülullah aleyhissâlatu vesselâm) kadına sordu. Kadın:
“Hayır!” diye cevap verdi. Resülullah:
“Kıyamet günü Allah’ın, onları sana ateşten iki bilezik yapması seni memnun eder mi?” dedi. Bunun üzerine kadın, bilezikleri derhal çıkarıp Resülullah’ın önüne bıraktı ve:
“Bunlar Allah ve Resülüne aittir!” dedi.”
Ebü Dâvud, Zekât 3, (1563); Nesâi Zekât 19, (5,38); Tirmizi Zekât 12, (637).
1998 – Atâ (rahimehullah) der ki: “Bana ulaştı ki, Ümmü Seleme (radıyallâhu anhâ) şöyle demiştir: “Ben altından zinetler takınıyordum. Bir gün: “Ey Allah’ın Resülü! Bu, (Kur’àn’da yasaklanan) kenz sayılır mı?” diye sordum. Bana şöyle cevap verdi:
“Zekâtı verilecek miktara ulaşan şeyin zekatı verilirse kenz sayılmaz.”
Ebü Dâvud, Zekât 3, (1564). Teysir, hadisi Muvatta kaynaklı olarak zikretmiştir. Bir galat yoksa, Muvatta’nın mütedâvil olmayan bir nüshasında görülmüş olabilir.
1999 – Kâsım İbnu Muhammed anlatıyor: “Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) kardeşi Muhammed’in yetim kızlarını terbiyesine almış, onları hacr devrelerinde himâye ediyordu. Kızların (kendi mülkleri olan) zinetleri vardı. Hz. Âişe bu zinetler için zekât vermiyordu.”
Muvatta, Zekât 10, (1, 250).
2000 – Nâfi, İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ)’den anlatıyor: “İbnu Ömer, kızlarını ve câriyelerini altınla tezyin eder, fakat bu zinetler için zekât vermezdi.”
Muvatta, Zekât 11, (1, 250).
MEYVE VE SEBZELERİN ZEKÂTI
2001 – Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissâlatu vesselâm) buyurdular ki: “Nehir ve yağmur sularının suladığı şeylerden (zekât olarak) öşür (onda bir) alınır. Hayvanla sulananlardan öşrün yarısı (yirmide bir) zekât alınır.”
Müslim, Zekât 7, (981); Ebü Dâvud, Zekât 11, (1597); Nesâi, Zekât 25, (5, 42).
2002 – Hz. Muâz (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana, sema(dan inen suyun) suladığı mahsülden tam öşür, âletle çıkarılan suyun suladığı mahsülden yarım öşür almamı emretti.”
Nesâi, Zekât 25, (5, 42).
2003 – Attâb İbnu Üseyd (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize, hurmaya tahmin biçtiğimiz gibi, üzüme de tahmin biçmemizi ve zekâtını kuru üzüm olarak almamızı emretti, tıpkı hurmanın zekâtını kuru hurma olarak aldığımız gibi.”
Tirmizi, Zekât 17, (644); Ebü Dâvud, Zekât 13, (1603); Nesâi, Zekât 100, (5,109); İbnu Mâce, Zekât 18, (1819).
“Hars” hazr, tahmin ve takdir demektir. Tirmizi, şöyle açıklamıştır: “Hars, bu işi anlayanın ağaca bakıp: “Bu üzümden şu kadar mahsül, bu hurmadan şu kadar hurma çıkar” demesidir. Bunun zekatı adamlara borç yazılır. Yahud takdirci bu mahsulün öşrüne bakar ve bunu sahiplerine borç olarak tesbit eder, sonra mal sahibi ile meyveyi başbaşa bırakır, onlar diledikleri tasarrufu yaparlar. Meyva olgunlaştı mı onlardan öşrünü alır.”
2004 – Süleymân İbnu Yesâr anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), Abdullah İbnu Revâha’yı Hayber’e yahudilerle kendi arasında mahsülün takdiri için gönderiyordu. Yahudiler, hanımlarının zinetlerinden ona bazı takılar verip: “Bu sanadır (al, karşılığında) bize yükümüzü hafiflet, taksimde lehimize olarak biraz göz yumuver!” dediler. Abdullah (radıyallâhu anh) onlara şu cevabı verdi:
“Ey yahudiler toplumu! Sizler, bana Allah Teâlâ’nın en menfür mahlüklarısınız. Bu, beni size karşı zülme sevketmeyecektir. Bana teklif ettiğiniz rüşvete gelince, o haramdır ve biz bu haramı yemeyiz.” Yahudiler:
“Arz ve semâvâtı ayakta tutan işte bu (dürüstlük)tür!” dediler.”
Muvatta, Müsâkât 2, (2, 703, 704); Ebü Dâvud, Büyü 36, (3413, 3414).
MADEN VE DEFİNELERİN ZEKÂTI
2005 – Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Hayvan(ın sebep olduğu mağduriyet) hederdir, kuyu(nun sebep olduğu mağduriyet) hederdir. Maden (in sebep olduğu mağduriyet) hederdir. Defineye humus (beşte bir nisbetinde zekât) vardır.”
Buhâri, Zekât 66, Şirb 3, Diyet 28, 39; Müslim, Hudüd 45, (1710); Muvatta, Zekât 9; Tirmizi, Zekât 16, (642); Ahkâm 37, (1377); Ebü Davud, İmâret 40, (3085); Nesâi, Zekât 28, (5, 45); İbnu Mâce, Diyât 27, (2673-2676).
2006 – Mâlik (rahimehullah) der ki: “Bizim nazarımızda ihtilâfsız makbul olan ve ehl-i ilimden işitmiş olduğumuz görüş (şu)dur: Derler ki: “Rikâz, câhiliye devri insanlarının gömdüklerinden, bir mal sarfını gerektirmeden, nafaka harcamadan, fazla yorgunluk olmadan, yük altına girmeden ele geçirilen şeydir. Mal taleb edilen, çok fazla çalışmayı gerektiren, bazan rastlanıp bazan rastlanmayan şey rikâz değildir.”
Muvatta, Zekât 9.
2007 – Zuba’a Bintu’z-Zübeyr İbnu Abdi’l-Muttalib -ki bu kadın el-Mikdâd İbnu Amr (radıyallâhu anhümâ)’ın nikâhı altında idi- anlatıyor: “Mikdâd, hâcetini kaza etmek üzere Bakiu’I-Habhabe’ye gitti. Orada bir fâre, bir delikten bir dinar çıkarıyordu. Sonra birer birer dinarlar çıkarmaya devam etti. Tam on yedi dinar çıkardı. Sonra da kırmızı bir bez çıkardı. Bu, dinarların içine konmuş olduğu bez olmalıydı. Bezin içinden bir dinar daha çıktı. Tamamı onsekiz dinardı. Mikdâd bunları Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a götürüp durumu haber verdi ve: “Bunun sadakasını alın!” dedi. Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) ona sordu:
“Sen deliğe eğildin mi?”
“Hayır.”
“Öyleyse Allah bunu sana mübârek kılsın!” dedi.”
Ebü Dâvud, İmâret 40, (3087); İbnu Mâce, Lukata 3, (2508).
2008 – İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) şöyle demiştir: “Anber, rikâz değildir. Bunu deniz atmıştır.”
Buhâri, Zekât 36. Bâb başlığında senetsiz gelmiştir.
AT VE KÖLELERİN ZEKÂTI
2009 – Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Müslüman üzerine, atı ve kölesi için zekât mükellefiyeti yoktur.”
Buhâri, Zekât 45, 46; Müslim, Zekât 10, (982); Muvatta, Zekât 37, (1, 277); Tirmizi, Zekât 8, (628); Ebü Dâvud, Zekât 10, (1594, 1595); Nesâi Zekât 16, (5, 35).
2010 – Sahiheyn’de gelen diğer bir rivâyette şöyle buyurulmuştur: “(Kadın veya erkek köle için) sâdece sadaka-i fıtr’dan başka bir zekât ödenmez.”
BALIN ZEKÂTI
2011 – İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Balda on tuluk için bir tuluk zekât vardır.” Tirmizi, Zekât 9, (629).
YETİM MALININ ZEKÂTI
2012 – Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Kim, maI sâhibi bir yetime veli olursa, bu malla ticaret yapsın, malın zekâtını yiyip bitirmesine terketmesin.”
Tirmizi, Zekât 15, (641).
ZEKÂTI VERMEDE ACELE ETMEK
2013 – Hz. Ali (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: “Hz. Abbâs (radıyallâhu anhüm ), Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a hayırda acele etmek maksadıyla daha senesi dolmadan, erken vakitte zekâtın verilmesi husüsunda sormuştu. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu hususta ona müsâade etti.”
Ebü Dâvud, Zekât 21, (1624); Tirmizi, Zekât 38, (678, 679).
2014 – Zübeyr’in azadlısı Muhammed İbnu Ukbe’den yapılan rivâyete göre, Kâsım İbnu Muhammed’e, mukâtebe akdi yaptığı köle (sin)den aldığı para sebebiyle kendisine zekât düşüp düşmeyeceğini sormuştu. Kâsım, kendisine şu cevâbı verdi: “Hz. Ebü Bekir (radıyallahu anh) üzerinden bir yıl geçmeyen maldan zekât almazdı.” Kâsım ilâveten der ki: “Hz. Ebü Bekir (radıyallâhu anh), halk kendisine bağışlarda bulunurken onlardan her birine: “Sana zekâtı vâcib kılacak miktarda malın var mı?” diye sorardı. Adam: “Evet!” derse, onun getirdiği bağıştan, malına düşecek miktarda zekât alırdı. Adam: “Hayır!” diyecek olursa, bağışını adama teslim eder ve hiçbir şey almazdı.”
Muvatta, Zekât 4, (245).
ZEKÂTLA İLGİLİ MÜTEFERRİK HÜKÜMLER
2015 – Hz. Muâz (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) Yemen’e gönderirken kendisine demiştir ki: “Zekât oIarak hububâttan hububât aI, davardan koyun aI, deveden erkek veya dişi bir deve (bâir) aI, sığırdan da bir sığır aI.”
Ebü Dâvud, Zekât 11, (1599); İbnu Mâce, Zekât 15, (1814).
2016 – Semüre İbnu Cündüb (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) satmak üzere hazırladığımız şeyden zekât vermemizi emrederdi.”
Ebü Dâvud, Zekât 2, (1562).
2017 – Said İbnu Ebyaz, babası Ebyaz İbnu Hammâl (radıyallâhu anh)’dan naklettiğine göre, “O (Ebyaz) kavminin, murahhası olarak Hz. Peyamber (aleyhissalâtu vesselâm)’a geldiği vakit, Resülullah’la konuşup Sebe halkından zekât almamasını söylemiştir. Hz. Peygamber, ona:
“Ey Sebe’nin kardeşi, demiştir, zekât şart.”
“Ey Allah’ın Resülü, bizim ektiğimiz şey sadece pamuk. Sebe halkı dağıldı, onlardan halkı dağıldı, onlardan Me’rib’de az bir halk kaldı” dedi.
Bunun üzerine Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Me’rib’de kalan Sebeliler için her yıl, Meâfiri kumaşın değerine denk, yetmiş takım kumaş elbise vermeleri şartıyla sulh antlaşması yaptı. Onlar bu zekâtı, Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) vefat edinceye kadar ödemeye devam ettiler. Sonra Hz. Ebü Bekir (radıyallâhu anh) de hayatı boyunca bu antlaşmayı te’yid etti. Hz. Ebü Bekir vefat edince bu antlaşma sona erdi, onlardan zekâtın muktezasına göre vergi alındı.”
Ebü Dâvud, İmâret 27, (3028).
2018 – Tâvüs (rahimehumullah) anlatıyor: “Hz. Muâz (radıyallâhu anh), Yemen ahâlisine dedi ki: “Bana arpa ve mısır yerine size daha kolay gelen Medine’de Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın Ashâbı için de daha muvafık olan arz getirin, giyecek getirin.”
Buhâri, Zekât 33. Buhâri, bu rivayeti senetsiz olarak, bâb başlığında kaydeder.
FITIR SADAKASI
2019 – İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) sadaka-i fıtrı müslümanlardan büyük-küçük, kadın-erkek, her bir hür ve köle üzerine bir sa’ hurma veya bir sa’ arpa olarak farz kıldı.”
Buhâri, Zekât 70, 71, 73, 74, 76, 78; Müslim, Zekât 13, (984); Muvatta, Zekât 51, 53, 55, (1, 283); Tirmizi, Zekât, 35, (676); Ebü Dâvud, Zekât 19, (1611, 1612, 1613, 1614, 1615); Nesâi, Zekât 30, 31, 32, 33, 34, 41, (5, 47); İbnu Mâce Zekât 21, (1926).
2020 – Bir başka rivâyette de şöyle gelmiştir: “Halk (Hz. Muâviye’nin bir hitabesi üzerine) yarım sa’ buğdayı bir sa’ hurmaya denk kıldılar. İbnu Ömer Hazretleri (radıyallâhu anhümâ) fıtır sadakasını hurmadan verirdi. (Bir sene) Medine halkı hurmaya muhtaç oldu. İbnu Ömer (o yıl) sadaka-i fıtrını arpadan verdi.”
Buhâri, Zekât 77.
2021 – Ebü Said (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Biz sadaka-i fıtrı bir sa’ yiyecek veya bir sa’ arpa veya bir sa’ hurma veya bir sa’ ekıt (denen yoğurt kurusu) veya bir sa’ kuru üzümden çıkarırdık.”
Buhâri, Zekât 72, 73, 75, 76; Müslim, Zekât 18, (985); Muvatta, Zekât 53, (1, 284); Tirmizi, Zekat 35, (673); Ebü Dâvud, Zekât 19, (1616, 1617, 1618); Nesai, Zekât 37, 38, 39, 42, 43, (5, 51); İbnu Mâce, Zekât 21, (1829).
2022 – Amr İbnu Şuayb, an ebihi an ceddihi (radıyallâhu anh) tarikinden anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) Mekke caddelerinde dellâl çıkararak şöyle ilan ettirdi:
“Duyduk duymadık demeyin! Sadaka-i fıtr her müslümana, erkek-kadın, hür-köle, küçük-büyük olsun vâcibtir. Bu, ya iki müdd buğday veya onun dışında bir sa’ yiyecektir.”
Tirmizi, Zekât 35, (674).
2023 – Nâfi (rahimehullah) anlatıyor: “İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) ramazan zekâtını müdd-i Nebi (aleyhisselâm) ile verirdi. Kefâret-i yemini de müdd-i Nebi ile öderdi.”
Buhari, Keffârâtu’l-Eymân 5.
2024 – Kays İbnu Sa’d İbnu Ubâde anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselam), zekât emri gelmezden önce, bize sadaka-i fıtr’ı emretmişti. Zekât farz kılınınca, fıtır sadakasını ne emretti ne de nehyetti. Biz onu yerine getirmeye devam ettik…”
Nesâi, Zekât 35, (5, 49); İbnu Mâce, Zekât 21, (1828).
ZEKÂT TAHSİLDARININ HAK VE VAZİFELERİ
2025 – Ebü Humeyd es-Sâidi (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) zekât toplama işinde bir adam istihdâm etti. -Bir rivâyette “Beni Süleym’in zekâtını toplama işinde” denmiştir- Adam vazifeden dönünce:
“Bu size aittir, şu da bana hediye edilenler!” dedi. Bunun üzerine Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) (öfkeyle) minbere çıkıp, Allah’a hamd ve senâda bulunduktan sonra şunları söyledi:
“Emmâ ba’d, Ben sizden birini, Allah’ın bana tevdi ettiği bir işte istihdam ederim. Sonra o gelir:
“Bu size aittir, şu da bana hediye edilenler!” der. Bu adama, babasının veya anasının evinde otursaydı da, eğer doğru sözlüyse hediyesi ayağına gelseydi ya! Vallahi sizden kim haksız bir şey alırsa mutlaka onu boynunda taşır olduğu halde Kıyâmet günü Allah’la karşılacaktır. Eğer bu haksız aldığı şey deve ise böğürecek, sığırsa möleyecek, koyunsa meleyecek!”
Sonra Resülullah ellerini kaldırdı, o kadar ki koltuk altındaki beyazlık gözüktü:
“Allah’ım tebliğ ettim mi?” dedi ve bu sözünü üç kere tekrar etti.”
Buhari, Hiyel 15, Cum’a 29, Zekât 67, HÎbe 17, Eymân 3, Ahkâm 24, 41; Müslim, İmâret 26, (1832); Ebü Dâvud, İmâret 11, (2946).
2026 – Beşir İbnu’l-Hasasiye (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Ey Allah’ın Resülü! dedik, zekât toplayanlar, bize haksızlık edip borcumuzdan fazlasını alıyorlar, biz malımızdan haksızlıkları kadarını gizleyelim mi?”
“Hayır!” cevabını verdi.”
Ebü Dâvud, Zekât 5, (1586,1587).
2027 – Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Zekâtta haddi aşan, vermeyen gibidir.”
Ebü Dâvud, Zekât 4, (1585); Tirmizi, Zekât 19, (646); İbnu Mâce, Zekât 14, (1908).
2028 – C’abir İbnu Atik (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Size bir grup sevimsiz atlılar gelecek. Geldikleri zaman, onları iyi karşılayın. Onlarla talep ettikleri şeylerin arasından çekilin. Adalet ederlerse bu kendi lehlerinedir. Zulmederlerse bu da onların aleyhlerindedir. Siz onları râzı edin. Zekâtınızın kemâli onların rızâsına bağlıdır. (Öyle ise onları râzı edin ki) sizlere dua etsinler.”
Ebü Dâvud, Zekât 5, (1588).
2029 – Râfi’ İbnu Hadic (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Zekatı hakkaniyetle toplayan tahsildar, evine dönünceye kadar, AIIah Teâlâ yolunda cihâd yapan asker gibidir.”
Ebü Dâvud, İmâret 7, (2936); Tirmizi, Zekât 18, (645); İbnu Mâce, Zekât 14, (1809).
2030 – Abdullah İbnu Ebi Evfâ (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Babam ashabu’ş-şecereden idi. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) kendisine bir kavm zekâtlarını getirince şöyle dua buyururlardı:
“Allah’ım Ebü Evfâ’ya rahmet buyur” diye dua etti.”
Buhâri, Zekât 64, Meğâzi 35, Daavât 19, 33; Müslim Zekât 176, (1078); Ebü Dâvud, Zekât 6,(1590); Nesâi Zekât 13, (5,31).
ZEKÂT KİMLERE HARAM?
2031 – Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Hasan İbnu Ali (radıyallâhu anhümâ) zekât hurmasından bir tanesini alıp, hemen ağzına attı. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm): “Hişt, hişt at onu! Bilmiyor musun, biz zekât yemiyoruz!” -veya: “Bize zekât helâl değildir!-” diye müdâhale etti.”
Buhâri, Zekât 60, 57, Cihâd 188; Müslim, Zekât 161, (1069).
2032 – Yine Sahiheyn’de gelen bir diğer rivayette şöyle denmiştir: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Ben bâzan evime dönüyor, yatağımda veya odamda yere düşmüş bir hurma buluyorum. Onu yemek üzere kaldırdığım vakit, “bu, sadaka hurması olmasın?” diye aklıma geliyor, korkup (tekrar yere) atıyorum.”
Buhâri, Lukata 6; Müslim, Zekât 162,163, (1070); Ebü Dâvud, Zekât 29, (1651,1652).
2033 – Yine Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) efendimiz, kendisine bir yiyecek getirilince, mahiyeti hakkında sorardı. Eğer “hediye olduğu” söylenirse ondan yerdi, “sadaka olduğu” söylenirse yemeyip Ashabına, “Siz yiyin!” derdi.”
Buhâri, Hibe 5; Müslim, Zekât 175, (1077); Tirmizi, Zekât 25, (656); Nesâi, Zekât 98, (5, 107).
2034 – (Peygamberimizin azadlısı) Ebü Râfi’ (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalatu vesselâm), Beni Mahzüm’dan bir adamı zekât toplamak üzere gönderdi. Adam bana: “Benimle sen de gel, zekâttan sana da bir pay düşsün” dedi. Kendisine “Hele Resülullah’a bir sorayım” cevabını verdim ve sordum. Efendimiz: “Bir kavmin âzadlısı o kavimden sayılır, bize sadaka helâl değildir” buyurdu.”
Tirmizi, Zekât 25, (657); Ebü Dâvud, Zekât 29, (1650); Nesâi, Zekât 97, (5,107). Hadisin metni Ebü Dâvud ve Tirmizi’nin metnidir.
İbnu’l-Esir der ki: “Bütün mezheplerce meşhur olan görüşe göre, Beni Hâşim ve Beni Muttalib’in âzadlılarına zekât haram değildir. Bu meselede Şâfi mezhebinde iki görüş mevcuttur: Birine göre, Beni Hâşim ve Beni Muttalib’e zekâtı haram kılan sebebin sona ermesi ve zekâta bedel pay aldıkları humus hissesinin ortadan kalkmış olmasından dolayı zekat haram olmaz.
Diğerine göre, bu hadis sebebiyle haramdır.
Ortadaki bu ihtilafın -yani sadaka Beni Hâşim ve Muttalib âzadlılarına haram değil diyen görüşle haram olduğunu söyleyen bu hadisin te’lifine gelince: Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu sözü, Ebü Râfi’e, tenzihen ve kendilerine benzemeye ve sünnetine uymaya teşviken söylemiş olmalıdır (gerçek mânada haram etmek ve kesin bir hükümle yasaklamak maksadıyla değil.)”
2035 – Abdullah İbnu Amr İbni’l-Âs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki: “Sadaka, ne zengine ne de sakatlığı olmayan güçlüye helâl değildir.”
Tirmizi, Zekât 23, (652); Ebü Dâvud, Zekât 23, (1634); Nesâi, Zekât 90, (5, 99); İbnu Mâce, Zekât 26, (1839).
2036 – Atâ İbnu Yesâr merhum anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Sadaka şu beş kişi dışında zengine helâl değildir:
1- AIIah yolunda gazveye çıhan,
2- Sadakayı toplamak için çalışan
3- Borçlanan,
4- Sadaka malını kendi parasıyla satın alan,
5- Komşusu fakir olan kimse. Şöyle ki: Bu fakire sadaka verilir, o da bundan zengin komşusuna hediyede bulunur.”
Muvatta, Zekât 29, (1, 268); Ebü Dâvud, Zekât 22, (1635, 1636); İbnu Mâce, Zekât 27, (1841).
ZEKÂT KİMLERE HELÂLDİR?
2037 – Ziyâd İbnu’l-Hâris es-Sudâi (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a gelip biat ettim. O sırada bir adam gelerek: “Bana sadakadan ver!” dedi. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) adama: “Allah, sadakalar hususunda, ne herhangi bir peygambere ne de bir başkasına hüküm verme yetkisi tanımadı, hükmü bizzat kendisi verdi. Ve, sadakaları sekiz hisseye ayırdı. Eğer sen bunlardan birine girersen senin hakkını derhal sana veririm” buyurdu.”
Ebü Dâvud, Zekât 23, (1630).
2038 – İsmi Nüseybe olan Ümmü Atiyye (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: “Bana bir koyun tasadduk edilmişti. Hz. Âişe (radıyallahu anhâ)’ye bir miktar et gönderdim. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) o sırada Hz. Aişe’ye:
“Yiyecek birşeyler var mı?” diye sormuş, Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) de:
“Hayır! Ancak, Nüseybe’nin şu (kendisine tasadduk edilen) koyundan gönderdiği bir miktar et var” cevabını vermiş. Resülullah:
“Getir onu, o koyun yerini bulmuş (bize hediye olarak gelen zekat olmaktan çıkmış)tır” demiş.”
Buhâri, Zekât 31, 62, Hibe 5; Müslim, Zekât 174, (1076).
2039 – Yine Sahiheyn’de ve ayrıca Ebü Dâvud ve Nesâi’de Hz. Enes (radıyallâhu anh)’den rivâyet edilen bir hadiste denmiştir ki:
“Berire (radıyallâhu anhâ)’ye tasadduk edilen bir etten Resülullah’a ikrâm edilmişti. (Etin menşeini öğrenen Resülullah: “Bu ona sadakadır, bize ise hediyedir” buyurdu.”
Buhâri, Zekât 62, Hibe 5; Müslim, Zekât 170, (1074); Ebü Davud, Zekât 30, (1655).
2040 – Beşir İbnu Yesâr (rahimehullah)’dan nakledildiğine göre, Sehl İbnu Ebe Hasme denen Ensâr’dan bir zât ona şunu haber vermiştir:
“Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm), kendisine (Sehl’e) zekât develerinden yüz tanesini diyet olarak ödemiştir. Yâni, Hayber’de öldürülen Ensâri’nin diyeti olarak.”
Ebü Dâvud, Diyât 8, 9, (4521, 4523); Buhâri, Diyât 22.
2041 – Rezin’in kaydettiği bir rivâyette, Ebü Lâs el-Huzai demiştir ki: “Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), (bizi hacca giderken) sadaka develerine bindirdi.”
Buhâri, Zekât 49, Ahmed İbnu Hanbel 4, 221. (Bu rivayeti Rezin ilâve etmiştir. Buhâri muallak olarak kaydeder. Ahmed İbnu Hanbel de Müsned’de.
ALTIN VE GÜMÜŞÜN ZEKÂTI
6514 – İbnu Ömer ve Hz. Aişe radıyallahu anhüma’nın anlattığına göre: “Resulullah aleyhissalatu vesselam, her yirmi dinar ve daha fazlası için yarım dinar (zekat) alırdı, kırk dinar için de bir dinar (zekat) alırdı.
BİR YILLIK MALA ZEKÂT
6515 – Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam’ın: “Üzerinden bir yıl geçmedikçe, bir malda zekat yoktur” dediğini işittim.”
ZEKÂT DÜŞEN MİKTAR
6516 – Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Beş deveden aşağı mal için zekat yoktur. Beş okiyyeden az (gümüş için de) zekat yoktur. Beş vask miktarından az olan (hurma, üzüm ve hububat) için de zekat yoktur.”
ZEKÂT VERİRKEN NE DENİR?
6517 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Zekât verdiğiniz zaman: “Allahım! Bu zekâtı büyük bir sevaba vesile kıl, (hak sahibine ödenip sevap beklenmeyen) bir borç kılma” demek suretiyle zekâtın sevabını istemeyi unutmayın.”
DEVELERİN ZEKÂTI
6518 – Ebu Sa’idi’l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Beşten az olan deve için zekat yoktur. Dört deve için de zekat yoktur. Deve sayısı beşe ulaştımı, dokuz oluncaya kadar bir koyun gerekir. On deve olunca iki koyun gerekir, ondört deveye kadar yine iki koyun gerekir, onbeşe ulaştı mı üç koyun gerekir. Ondokuz olsa da üç koyun gerekir. Yirmi olunca dört koyun gerekir. Bu, yirmidörde kadar böyledir. Deve sayısı yirmibeşe ulaşınca, otuzbeş oluncaya kadar bu miktarın zekatı bir bint-i mehazdır (bir yaşını doldurmuş, ikinci yaşına basmış dişi deve); eğer bintu mehaz yoksa bir ibnu lebün (iki yaşını doldurup üçüncü yaşına basan erkek deve)dir. Eğer bir deve fazlalaşırsa (otuzaltı olursa) zekatı bir bintu lebündur. Sayı kırkbeşi buluncaya kadar zekat yine de bir bintu lebündur. Bu miktarı bir deve aşsa bir hıkka (üç yaşını doldurup dörde basan dişi deve); bu, deve sayısı altmış oluncaya kadar böyledir. Altmış deveyi aşınca yetmişbeş oluncaya kadar bir ceze’a (dört yaşını doldurup beşinciye giren dişi deve) gerekir. Bu miktarı bir deve aşınca doksan deveye kadar iki bintu lebün gerekir. Bu miktarı bir deve aşınca (Doksan bir olunca) iki hıkka gerekir, bu, yüzyirmiye kadar böyledir. Bundan sonra her elli deve için bir hıkka, her kırk için bir bintu lebun (zekat) gerekir.”
DAVARIN ZEKÂTI
6519 – İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Müslümanların zekatları (sürülerini suladıkları) su başlarında alınır. (Zekat memurları oralara gider, halk, zekatını vermek için, zekat memurlarının ayağına gelmez).”
SADAKA TOPLAYANLAR
6520 – Abdullah İbnu Üneys radıyallahu anh’ın anlattığına göre: “Kendisi Hz. Ömer radıyallahu anh’la birlikte bir gün zekât hakkında müzakerede bulunmuşlardır. Hz. Ömer: “Sen, Resulullah aleyhissalatu vesselam’ın sadakada yapılan hırsızlık hakkında: “Kim sadaka malından bir deve veya koyun çalacak olsa, Kıyamet günü o çaldığı şeyi sırtına yüklenmiş olarak gelir!” buyurduğunu işitmedin mi ?” demiş, Abdullah İbnu Üneys de: “Evet işittim” diye cevap vermiştir.”
ZEKÂT GEREKTİREN MALLAR
6521 – Amr İbnu Şu’ayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam, (yerden çıkan mahsullerden) şu beş şeyden zekat verilmesini teşri buyurdu: “Buğday, arpa, hurma, üzüm ve darı.”
ZEKÂT İYİ MALDAN VERİLMELİ
6522 – Bera İbnu Azib radıyallahu anh’tan rivayet edildiğine göre, bu yüce sahabi “Ey iman edenler! Kazandığınız şeylerin) ve yerden sizin için çıkardığımız şeylerin temizlerinden infak ediniz ve malın kötüsünden infak etmeye kalkmayın!” (Bakara 267) mealindeki ayet-i kerime hakkında şöyle demiştir: “Bu ayet-i kerime Ensar radıyallahu anhüm hakkında nazil oldu. Onlar, hurma toplama mevsimi gelince, kendi bahçelerinden taze hurma salkımlarını devşirip Resulullah’ın mescidinde sütunlar arasına gerilmiş iplere asarlardı. Bunlardan fakir muhacirler yerlerdi. Ensarilerden biri, bu kadar çok salkımın arasında bir tane adi hurmalı salkımın bulunmasını caiz sanarak adi hurmalar da bulunan bir salkım sokuşturmuştu. İşte bunu yapan zat hakkında buyrularak “Zekatınızı, bozuk ve kötü hurmadan vermeye kalkmayın” ihtarında bulunulmuştur. “Öyle kötü hurmalar ki, eğer size hediye edilmiş olsaydı işinize yaramayan bir şeyi size gönderdiği için hissedeceğiniz öfkeden dolayı, sahibinden utanç duyarak kabul edecektiniz” denmek istenmiştir. Hak Teala hazretleri, bizim sadakalarımıza muhtaç olmadığını belirterek, sadakayı kendi menfaatimiz için verdiğimizi, öyleyse iyi şeylerden vermemiz gerektiğini ihtar etmiştir.”
BALIN ZEKÂTI
6523 – Ebu Seyyare el Müte’i anlatıyor: “Ey Allah’ın Resulü, benim bal arılarım var (zekat düşer mi?)dedim.
“Evet! Öşürünü ver!” buyurdu.
“Ey Allah’ın Reslulü! Arıları benim için muhafaza buyur!” dedim, o da onları benim için muhafaza buyurdu.”
ÖŞÜR VE HARAÇ
6524 – Ala İbnu’l-Hadrami radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam beni Bahreyn’e -veya Hecer’e- gönderdi. Ben orada kardeşler arasında müşterek olan bir bağdan vergi almak üzere giderdim. Kardeşin biri müslüman ise, müslümanın payına düşenden öşür, müşrikten de harac alırdım.”
VASK, ALTMIŞ SA’DIR
6525 – Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Bir vask altmış sa’dır.”
YAKINLARA ZEKÂT
6526 – Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam bize sadaka vermemizi emretmişti. Abdullah İbnu Mesud’un hanımı Zeyneb radıyallahu anhüma: “Kardeşimin yetim çocukları ile fakir olan kocama versem bu, beni sadaka mükellefiyetinden kurtarur mu? Ben onlara şöyle şöyle infak ediyorum!” dedi. Aleyhissalatu vesselam: “Evet!” buyurdular. Ravi der ki : “Zeyneb san’atkar bir kadındı, el işi yapardı.”
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.