İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır. Hoşgeldiniz, 19 Kasım 2024
Beğen 3
Ana Sayfa » ilahi sözleri » Zalim Konulu Hadisler

Zalim Konulu Hadisler

Zalim Konulu Hadisler 

 

ZALİM-HADİSLER
35 – Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) dedi ki: “Üç şey vardır ki imanın aslındandır:
1. Lâilâhe illallah diyene saldırmamak: İşlediği herhangi bir günahı sebebiyle bu kimseyi tekfir etme, herhangi bir ameli sebebiyle de İslâm’dan dışarı atma.
2. Cihad, bu Allah’ın beni peygamber olarak gönderdiği günden, bu ümmetin Deccâl’e karşı savaşacak en son ferdine kadar cereyan edecektir, onu, ne imamın zâlim olması, ne de âdil olması ortadan kaldıramayacaktır.
3. “Kadere iman”.
Ebu Dâvud, Cihad 35, (2532).
91 – Kays İbnu Ebî Hâzım anlatıyor: “Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) Cenâb-ı Hakk’a hamd ve senadan sonra buyurdu ki: “Ey insanlar! Sizler şu âyeti okuyor ve fakat yanlış anlıyorsunuz: “Ey iman edenler, siz kendinize bakın. Doğru yolda iseniz sapıtan kimse size zarar veremez” (Maide, 105). Biz Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in: “İnsanlar, zâlimi görüp elinden tutmazlarsa, Allah’ın, hepsine ulaşacak umumî bir belâ göndermesi yakındır” dediğini işittik.” Keza ben, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın: “İçlerinde kötülükler işlenen bir cemiyet, bu kötülükleri bertaraf edecek güçte olduğu halde, seyirci kalır, müdâhale etmezse, Allah’ın hepsini saran umumî bir belâ göndermesi yakındır” dediğini işittim.
Ebu Dâvud, Melâhim 17, (4338); Tirmizî, Tefsir, Mâide (3059), Fiten 8 (2169); İbnu Mâce, Fiten 20 (4005).
559 – Yine İbnu Abbas (radıyallahu anh): “Size ne oluyor da: “Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, katından bize bir sahip çıkan gönder, katından bize bir yardımcı lutfet” diyen zavallı çocuklar, erkekler ve kadınlar uğrunda ve Allah yolunda savaşmıyorsunuz?” (Nisa 75) ayetiyle ilgili olarak şunu söyledi: “Annem ve ben burada ifade edilen “zavallılar” arasında idik.”
Buhari, Tefsir, Nisa 14, 20; Cenâiz 80.
659 – Ebu Musa el-Eş’ari (radıyallahu anh) anlatıyor: Resul-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Allahu Teâla, zalime biraz fırsat tanır, amma bir de yakaladı mı artık paçayı kurtaramaz.” Sonra da şu ayeti okudular: “Allah kasabaların zâlim halkını yakalayınca böyle yakalar, yakalaması da şiddetli ve elimdir” (Hid, 102).
Tirmizi, rivayetinde: “Fırsat tanır (yümlî) değil, “mühlet tanır” (yümhil) olması muhtemeldir” demiştir.
Buhari, Tefsir, Hud 5; Müslim, Birr 61, (2583); Tirmizi, Tefsir, Hud, (3109); İbnu Mace, Fiten 22, (4018)
725 – İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ), “Şâirlere gelince, onlara da sapıklar uyar” (Şuarâ 224) meâlindeki âyet hakkında şunları söyledi: “Cenâb-ı Hakk, (kendilerine sapıklar uyar diye zemmettiği) şairlerden, “İman edip de iyi amel (ve hareket)de bulunanlar, Allah’ı çok zikredenler ve zulme uğratıldıklarından sonra öclerini alanlar…” (Şu’arâ 227) istisna edildiler.” Ebu Dâvud, Edeb 95, (5016).
1692 – Ebû Said (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
“Kıyamet günü, insanların Allah’a en sevgi1i ve mekân olarak en yakın olanı, âdil imamdır. Kıyamet günü, insanların Allah’a en menfuru O’ndan mekân olarak en uzak olanı da zâlim sultandır.”
Tirmizî, Ahkâm 4, (1329).
1761 – Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Her kim, kendine zulmedene beddua ederse, ondan intikamını (dünyada) almış olur.”
Tirmizî, Daavât 115, (3547).
2592 – İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ)’in anlattığına göre, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın sabah namazının son rekatinin rükusundan başını kaldırınca semi’allâhu limen-hamideh Rabbenâ ve leke’l-hamd dedikten sonra şöyle söylediğini işitmiştir: “Allahım falancaya falancaya lânet et.” Allah Teâlâ Hazretleri bunun üzerine şu meâldeki âyeti indirdi: “(Kullarımın) işinden hiçbir şey sana ait değildir. (Allah) ya onların tevbesini kabul eder, yahud onları, kendileri zâlim (kimse)ler oldukları için, azablandırır” (Al-i İmrân 128).
Buharî, Tefsîr, Âl-i İmrân 9, Megâzi 21, İ’tisâm 17; Tirmizî, Tefsîr Âl-i İmrân (3007);
Nesâî, İftitah 121, (2, 203).
3324 – İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu tehlikede yalnız bırakmaz. Kim, kardeşinin ihtiyacını görürse Allah da onun ihtiyacını görür. Kim bir müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, Allah da o sebeple onu Kıyamet gününün sıkıntısından kurtarır. Kim bir müslümanı örterse, Allah da onu Kıyamet günü örter.”
Ebu Davud, Edeb 46, (4893); Tirmizi, Hudud 3, (1426); Buhari, Mezalim 3, İkrah 7; Müslim, Birr 58, (2580).
Rezin bir rivayette şunu ilave etti: “Kim, hakkı sübut buluncaya kadar mazlumla birlikte olursa, ayakların kaydığı günde Allah onun ayağını Sırat’ta sabit kılar.”
3328 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Kardeşine zalim de olsa mazlum da olsa yardım et.” “Mazlumsa yardım ederim, zalime nasıl yerdim ederim?” diye sorulmuştu.
“Onu zulümden alıkoyarsan, bu da ona yardımdır” buyurdu.”
Buhari, Mezalim 4, İkrah 7; Tirmizi, Fiten 68, (2256).
4428 – Sa’d İbnu Ebi Vakkas radıyallahu anh anlatıyor: “Yeryüzünde yürüyen hiç kimseye Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın
” Cennetliktir” dediğini duymadım. Ancak Abdullah İbnu Selam müstesna. Onun hakkında şu ayet indi. (Mealen): “(De ki: Söyleyin bana, eğer bu Kur’ân Allah tarafından gönderildiği halde onu inkâr ettiyseniz ve) İsrailoğullarından bir şahit de, Tevrat’a dayanarak onun hak kitap olduğuna şahidlik edip iman ettiği halde, siz iman etmeyi büyüklüğünüze yediremezsiniz, zalim olmaz mısınız? Muhakkak ki Allah zalimler güruhuna yol göstermez” (Ahkaf 10).
Buhari, Menakıbu’l-Ensâr 19; Müslim, Fezailu’s-Sahabe 147, (2483).
4644 – Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Üç kişi vardır, Allah onları sever, üç kişi de vardır Allah onlara buğzeder.
Allah’ın sevdiği üç kişiye gelince: “Bir adam bir cemaate gelir, onlardan Allah adına birşeyler ister, kendisiyle onlar arasında mevcut bir karâbet sebebiyle istemez. Onun başvurduğu kimseler, istediğini vermezler. İçlerinden biri cemaatin arkasına kayıp, isteyen kimseye gizlice ihsanda bulunur. (Öyle gizli verir ki) onun verdiğini sadece Allah’la ihsanda bulunduğu adam bilir.
(İkinci adam ise:) Bir cemaat yoldadır. Gece boyu da yürürler. Derken (yorulurlar ve) uyku herşeyden kıymetli bir hal alır. Konaklarlar, (başlarını koyup yatarlar.) Bir adam kalkıp bana karşı tevazu ve tazarruda bulunur, ayetlerimi okur.
(Üçüncü adama gelince): Seriyyeye katılmıştır. Seriyye düşmanla karşılaşır, hezimete uğrarlar. Ancak o ilerler, öldürülünceye veya başarıncaya kadar savaşmaya devam eder.
Allah’ın buğzettiği üç kişiye gelince: Bunlar zâni ihtiyar, kibirli fakir, zâlim zengindir.”
Tirmizi, Cennet 25, (2571); Nesai, Zekat 75, (5, 84).
4775 – Abdullah İbnu Selâm’ın kerdeşioğlu, amcası (Abdullah İbnu Selam) radıyallahu anh’tan naklediyor:
“Hz. Osman radıyallahu anh öldürülmek istendiği zaman yanına geldim. Osman bana:
“Sen niye geldin?” diye sordu.
“Sana yardım edeyim diye geldim” dedim.
“Öyleyse halka çık. Onları benden uzaklaştır. Zira sen bana hariçte olursan, yanımda olmaktan daha faydalı olursun!” dedi. Ben de çıkıp: “Ey insanlar! Bilirsiniz, benim adım cahiliye devrinde falandı. Ama Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm beni Abdullah diye tesmiye buyurdu. Benim hakkımda Kitabullah’ta birkısım ayetler nazil olmuştur. Şu ayet benim hakkımda nazil olanlardan biridir:
“De ki: Söyleyin bana, eğer bu Kur’ân Allah tarafından gönderildiği halde, onu inkar ettiyseniz ve İsrailoğullarından bir şahit de Tevrat’a dayanarak onun hak kitap olduğuna şahitlik edip iman ettiği halde siz iman etmeyi büyüklüğünüze yediremezseniz, zalim olmaz mısınız? Muhakkak ki, Allah zalimler güruhuna yol göstermez” (Ahkâf 10). Keza şu ayet de benim hakkımda nazil oldu: “İnkar edenler, “Sen Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber değilsin” diyorlar. De ki: “Sizinle benim aramızda şahid olarak Allah ile O’nun kitapları hakkında bilgi sahibi olanlar yeter” (Ra’d 43). Allah’ın size karşı kınına konmuş bir kılıcı var. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın inmiş olduğu bu beldenizde melekler size mücavir oldular. Öyleyse bu adamı öldürmekten Allah’tan korkun! Allah’tan korkun! Allah’a yemin olsun eğer onu öldürürseniz, komşularınız olan melekleri buradan tardetmiş olacaksınız ve Allah’ın size karşı kında tuttuğu kılıcı kınından çıkartacaksınız ve artık o Kıyamete kadar kınına girmeyecek!”
Bu sözlerim üzerine:
“Şu yahudiyi öldürün! Osman’ı öldürün!” diye bağrıştılar.
Tirmizi, Tefsir, Ahkâf.
4787 – Ebu Nevfel anlatıyor: “Abdullah İbnu’z-zübeyr radıyallahu anhümâ’yı (Mekke’deki) Akabetü’l-Medine (denilen yerde) (asılmış) gördüm. Kureyş ve diğer halk onun yanına gelmeye başlamıştı. Derken Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhüma da geldi. Yanında durdu. “es-Selâmu aleyke ey Ebu Hubeyb!” dedi ve bu selamı üç kere tekrar etti. Sonra sözlerine devamla (üç kere de) “Vallahi seni bu işten men etmiştim (ama beni dinlemedin)” deyip şunları söyledi: “Vallahi, benim biildiğime göre sen, çok oruç tutan, çok namaz kılan, yakınlara çokça yardımcı olan bir kimseydin. Vallahi, en kötüsü sen olan bir ümmet mutlaka en hayırlı bir ümmettir!”
Haccâc’a, Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhüma’nın İbnu’z-Zübeyr karşısındaki tavrı ve söylediği bu sözleri ulaştı. Derhal adam göndererek İbnu’z-Zübeyr’in cesedini asılı olduğu kütükten indirip, yahudilerin kabirlerine attırdı. Sonra annesi Esma Bindu Ebi Bekr radıyallahu anha’ya da bir adam gönderip çağırttı. Fakat kadıncağız gitmekten imtina etti. Haccac ikinci bir elçi gönderdi ve: “Ya bana kendi rızanla gelirsin ya da, sana saç örgülerinden sürüyerek getirecek birisini gönderirim!” dedi. Esmâ yine imtina edip:
“Sen, örgülerimden tutup beni sürükleyecek birini gönderinceye kadar vallahi gelmeyeceğim!” dedi. Haccâc:
“Bana ayakkabılarımı gösterin!” dedi. Papuçlarını alıp, çalımla koşup Esmâ’nın yanına girdi.
“Allah düşmanına ne yaptığımı gördün mü?” dedi.
“Ona dünyasını berbat ettiğini, onun da senin ahiretini berbat ettiğini gördüm. Bana ulaştığına göre ona: “Ey iki kuşaklının oğlu!” demişsin. Vallahi iki kuşaklı benim. Onlardan biriyle ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın ve Ebu Bekr’in (hicret sırasındaki) yiyeceklerini bağladım. Diğeri de, kadının belinden ayırmadığı kuşağıdır. Şunu ilave edeyim ki, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bana: “Sakif’te bir yalancı, bir de zalim var!” demişti. Yalancıyı gördük. Zalime gelince; bunun da ancak sen olacağını zannediyorum!” dedi. Haccac, hiç cevap vermeden yanından ayrıldı.”
Müslim, Fezailu’s-Sahabe 229, (2545)
Rezin şu ilavede bulundu: “Haccac (bilahare) demiş ki: “Ben Esma’nın yanına onu üzmek için girmiştim, ama o beni üzdü.”
4789 – İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Sakif’ten bir yalancı, bir de zalim çıkacaktır.”
Tirmizi, Fiten 44, (2221).
5175 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“İbrahim aleyhisselam sadece üç yalan söylemiştir: Bunlardan ikisi Allah’ın zatıyla ilgili; biri “İnne sagimü” sözüdür; diğeri de “Bel fegalehu kebiruhum haza” sözüdür. Bir tanesi de zevce-i pâkleri Sâre Hatun hakkındadır. Hz. İbrahim zalim birinin diyarına (Mısır’a) beraberinde Sâre de olduğu halde gelmişti. Sâre güzel bir kadındı. Sâre’ye: “Bu cebbâr herif, bilirse ki sen karımsın, senin için bana galebe çalar. Eğer sana soracak olursa, kızkardeşim olduğunu söyle! Çünkü sen, zaten İslâm yönünden kardeşimsin, din kardeşiyiz. Ben yeryüzünde senden ve benden başka bir müslüman bilmiyorum” dedi.
Bunlar zâlim kralın memleketine girince, adamlarından biri bunları gördü. Hemen gidip:
“Senin memleketine öyle güzel bir kadın girdi ki, sizden başkasının olması münasib değildir” dedi. Kral derhal adamlar gönderip, Sâre’yi yanına getirtti. Hz. İbrahim namaza durdu. Sâre adamın yanına girince, kraI (onu ayakta karşıladı, fakat) elini ona uzatamadı. Eli şiddetli şekilde tutuldu. Sâre’ye:
“Elimi salması için Allah’a dua et! Sana zarar vermeyeceğim!” dedi. Sâre de dediğini yaptı. Ama kral tekrar Sâre’ye sataşmak istedi. Eli, öncekinden daha şiddetli tutulup kaldı. Sâre’ye aynı şekilde ricada bulundu. O da kabul etti. (Adam normal hale dönünce tekrar) sataşmak istedi. Eli önceki iki seferden daha şiddetli şekilde tutuldu. Sâre’ye yine:
“Allah’a dua et, elimi salsın, sana zarar vermeyeceğim!” diye rica etti. Sâre dua etti, adamın elleri açıldı. Kral kadını getiren adamı çağırdı ve ona: “Sen bana insan değil bir şeytan getirmişsin. Bunu diyarımdan çıkar!” dedi. Sâre’ye, Hâcer’i bağış olarak verdi.
Sâre yürüyerek geldi. İbrahim onu görünce:
“Nasılsın, ne haber?” dedi. Sâre:
“Hayır var! Allah cebbârın elini tuttu ve (bana) bir hâdim verdi!” dedi.”
Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh der ki:
“Ey sema suyunun oğulları! Bu kadın (Hâcer) sizin annenizdir.”
Buhâri, Enbiyâ 9, Büyü’ 100, Hibe 36, Nikâh 12, İkrâh 6; Müslim, Fezâil 154, (2371); Ebu Dâvud, Talâk 16, (2212); Tirmizi, Tefsir, Enbiya, (3165).
6272 – Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam (bir gün) bize hitap etti ve dedi ki: “Ey insanlar! Ölmezden önce Allah’a tevbe edin. (Musibet hastalık, yaşlılık gibi) ağır meşguliyetlere düşmezden önce salih ameller işlemede acele edin. Çok zikir ederek, gizli ve açık çok sadaka vererek Allah’a karşı üzerinizdeki borcu ödeyin ki bol rızka, ilahi nusrete ve ıslah-ı hale mazhar olasınız. Bilesiniz Allah, benim içinde bulunduğum şu makamda, şu günde, şu ayda, bu yıldan Kıyamet’e kadar devam etmek üzere Cum’a namazını farz kıldı. Kim bunu, benim sağlığımda veya ölümümden sonra adil veya zalim bir imam oldukça, istihfaf ederek veya inkar ederek terkedecek olursa Allah onun iki yakasını biraraya getirmesin, işine bereket vermesin. Haberiniz olsun! O kimsenin tevbe etmedikçe ne namazı, ne zekatı, ne haccı, ne orucu, ne de makbul bir iyiliği vardır. Kim de tevbe ederse Allah onun tevbesini kabul eder. Haberiniz olsun! Bir kadın bir erkeğe imamlık yapamaz. Bir bedevi de muhacire imamlık yapamaz. Facir de mü’mine imamlık yapamaz. Ancak fasık zor kullanır mü’min de onun kılıncından ve kamçısından korkarsa bu durumda imama uyar.”
7166 – Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalatu vesselâm’ın yanına Habeşistan muhacirleri dönünce, onlara: “Habeşistan diyarında gördüğünüz farklı şeylerden bana anlatmaz mısınız?” buyurdular. Onlardan bir grub genç: “Elbette! Ey Allah’ın Resülü!” dediler (ve anlatmaya başladılar): “(Bir gün) biz otururken, onların yaşlı rahibelerinden biri, başının üstünde bir su küpü olduğu halde yanımızdan geçti, onlardan bir gence rastladı. Genç elinin birini rahibenin omuzları arasına koyup onu itti. Kadın dizlerinin üzerine düştü ve küpü kırıldı. Kadın yerden kalkınca, gence yöneldi ve: “Ey zalim! Allah kürsüyü kurup, evvelîn ve âhirîni toplayıp hesaba çektiği, el ve ayakların lisana gelip yaptıklarını anlattıkları (o Kıyamet gününde) sen bana yaptığın zulmün ne demek olduğunu bileceksin! Yarın Allah’ın huzurunda benim halimle, kendi halinin ne olduğunu göreceksin!” dedi.
Râvi der ki: “Resülullah (bu anlatılanları dinledikten sonra): “Rahibe doğru söylemiş, rahibe doğru söylemiş. Allah, zayıfların intikamını güçlülerden almayan bir ümmeti nasıl takdis edip (günahlarından arındırır?)” buyurdu.”
7167 – Ebu Umâme radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah (hacc esnasında) birinci cemrenin yanında iken yanına bir adam gelerek: “Ey Allah’ın Resülü! Hangi cihad efdaldir?” dedi. Aleyhissalatu vesselâm adama cevap vermedi. Adam ikinci cemrede görünce tekrar aynı şeyi sordu. Resülullah yine süküt buyurdular. Akabe taşlamasını yapınca, bineğine binmek üzere, ayağını özengiye koyunca: “Soru sahibi nerdedir?” dedi. Adam da: “İşte benim ey Allah’ın Resülü!” dedi. Aleyhissalâtu vesselâm: “(En efdal cihad) zalim sultana karşı hakkı söylemektir!” buyurdular.”
7174 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Uhud (savaşı) gününde Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’ın bir dişi kırıldı ve başından yaralandı. Kan yüzüne akmaya başladı. Yüzündeki kanı hem siliyor hem de: “Kendilerini AIlah’a çağıran peygamberlerinin yüzünü kana boyayan bir kavim nasıl ıslah olur?” diyordu. Allah Teâla hazretleri (sanki bu sözleri tevekküle uygun bulmayarak) şu ayeti inzal buyurdu:
“Kullarımın tedbir ve idaresinden senin elinde birşey yoktur ve sen onların inkârlarından mes’ul değilsin. Allah dilerse onlara tevbe nasip eder, dilerse zalim oldukları için onlara azab verir” (Âl-i İmran 128).

Zalim

Sitemizde sanatçıya ait toplam 2 eser bulunmaktadır. Sanatçının sayfasına gitmek için tıklayın.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yaz

pdf kitap indir Tümbet Giriş Betgar Giriş Nowbet Giriş Virabet Giriş